20 Eylül 2007 Perşembe

TÜRKİYE'DE KİŞİSEL GELİŞİM: "BEN'İN ÖTEKİLEŞMESİ"


Kapitalist ekonomik sistem insanı dayanılmaz bir yalnızlığa sürüklerken bir de kişilerin mevcut sistemde tutunabilmeleri için, kendilerini geliştirmeye mecbur hissetmelerini sağladı.

Batılı toplumlarda insanın iyi ve müreffeh bir hayat yaşayabilmesi hatta varoluşunu gerçekleştirebilmesi için göstermesi gereken amansız mücadele "insan insanın kurdudur" mottosunu doğrular şekilde gelişmeye devam etti.

Türkiye, iki yüzyıldan bu yana (bu tarih daha da geriye götürülebilir) batı ile her karşılaşmasında "özgüven" problemi yüzünden travmatik bir şekilde kabullenici konumunda oldu.

Kültürel anlamda ithal edilen değerler bu travmayı daha da derinleştirmiş, dil ve tarih zafiyetinden dolayı "ben"in aşınmasına neden olmuştur. Batılı değerleri ve batıdaki kültürel gelişmeleri sorgulamaksızın "ithal etme" sendromu "kişisel gelişim" kavramı etrafında iş dünyasını ve eğitim camiasını da çevrelemiş durumdadır.

Serbest piyasa ekonomilerinde yöneticiler ve iş görenler, sahip oldukları donanımla piyasanın taleplerini yerine getiremeyecekleri düşüncesiyle kişisel özelliklerini, becerilerini arttırma yoluna gitmektedirler.

Bu yöneliş bence pek çok getirisiyle beraber, bir furya olarak özelikle son dönemde Türkiye'de sağlıksız yapılanmaların oluşmasına neden olmuştur. Pek çok yerde kişisel gelişim merkezleri açılmış, yetkin olmayan insanlar kitap yazmaya koyulmuş ve yayınevleri de canhıraş bir şekilde kişisel gelişim kitapları yayınlamıştır.

Toplumun büyük bir merakla sarıldığı bireysel gelişim kitapları ait oldukları toplumda faydalı ve işe yarar olarak görülebilirler, fakat Türkiye'de yeteri kadar kritize edilmeyen bu düşünceler "yaşam tarzı", "bir dünya görüşü" gibi sunulmaktadır. Asıl problem de burada yatmaktadır.

Türkiye'deki yaşam koşullarının güçlüğü, eğitimsiz kitlelerin umut peşinde olmaları, onları bu tür lansmanların doğrudan muhatabı haline getirmektedir. Devlet İstatistik Enstitüsü'nün 2003 yılında yaptığı yaşam memnuniyeti araştırmasına göre; Türkiye'de beş yıl önceki durumuna göre kendini gelişmiş bulanların oranı %42.2'dir. Kadınların %44.7'si ve erkeklerin %39.9'u bugünkü durumlarını beş yıl öncesiyle karşılaştırdıklarında kendilerini daha gelişmiş bulmaktadır.

Beş yıl sonra kişisel durumunun gelişeceğini ifade edenlerin oranı %44.4'tür. Kadınların %43.3'ü ve erkeklerin %45.6'sı beş yıl sonra kişisel durumlarının gelişeceği öngörüsünde bulunmaktadır. Gelir gruplarına baktığımızda kişisel durumlarının gelişeceğini düşünenlerin arasındaki fark daha da belirginleşmektedir.

250 milyon TL.'nin altında hanehalkı gelirine sahip kişilerde, gelecek beş yıllık dönemde kişisel durumlarının gelişeceğini belirtenlerin oranı %30.7 iken, 1.5 milyar TL. ve üzeri hanehalkı gelirine sahip olanların %64.6'sı beş yıllık dönemde kişisel durumlarının gelişeceğini ifade etmişlerdir.

Bu oranlar Türk insanın mevcut ekonomik koşullar altında gelecekleri hakkında çok da iyimser olmadıklarını göstermekle birlikte, umut ve umutsuzluk arasında kaldığını çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır.

Türkiye toplumunda bireyin kişisel gelişimini sağlıklı bir şekilde geliştirebilmesi için ekonomik ve sosyal dengeler arasında uçurumların kaldırılması, eğitim sisteminin rehabilite edilmesi ve sosyal dengesizliklerin acilen giderilmesi gerekmektedir. Böylelikle sağlıklı bir kişisel gelişim altyapısı ve ortamından bahsedebiliriz.

Kişisel gelişim konusunda en gelişmiş teknikleri NLP (neuro linguistic programming) sisteminin sunduğunu söyleyebiliriz.

Türkiye'de bu konu hakkında çalışan değerli uzmanların olduğunu da hemen ifade edelim. Tamer Dövücü, Turgay Biçer, Cengiz Eren ve Türkiye'de kişisel gelişim olgusunun gerçek temsilcilerinden Mümin Sekman gibi yazarların değerli katkıları olduğunu belirtmek istiyorum.

Temeli bilimsel verilere dayanan NLP, içeriksiz teknikler bütünü iken, Türkiye'de hemen hemen her türlü mutluluğun sihirli yolu gibi lanse edilmektedir. Kimi İslami çevreler kişisel gelişim düşüncesine İslami referanslar bularak(!) bir pazar bile oluşturdular.

Yayınevleri "mutluluğun ve başarının" formülünü ilaç gibi sunan bu fikirleri tartışma ve değerlendirme zahmetine bile girmediler. Türkiye geç kapitalistleşip serbest piyasaya eklemlendiği için sorgulama ve kritik etme mekanizmaları neredeyse unutulmuş durumda.

Kişisel gelişim meselesi bizce daha çok tartışılmaya ve değerlendirilmeye ihtiyaç duyulan bir konudur. Batıda üretilen her şeyi bütünüyle kabul etme hastalığını yenebilmeli ve kendi değerlerimizden oluşan paradigmalar ile ben'liğimizi yeni durumlara karşı hazır ve sağlam bir hale getirmeliyiz.

Faruk YAZAR

Hiç yorum yok: