20 Eylül 2007 Perşembe

ESARETİN BEDELİ: "UMUT İYİ BİR ŞEYDİR"

Sinemanın öyküyü görsel bir şölene çeviren büyülü bir yapısı var. Kurgu, insan tahayyülüne yeni yollar açıyor. Sinematografik kurgu gerçekliğin kavranılmasını hem boyutlandırarak çoğaltıyor hem de gerçeğin bulandırılmasına olanak tanıyor. Böylelikle gerçek ve hayal arasındaki farklar belirsizleşiyor.

Kurgunun en ilginç sonuçlarından birisi kuşkusuz George Orwell'in 1984 adlı romanında geçen paranoyaların günümüz modern batılı devletlerinde karşılık bularak üretilmesidir.
Kurgusal gerçekliğin gerçekle olan etkileşimi anlamların yer değiştirmesine de neden olmaktadır. Bir bakıyorsunuz romanlar ve sinema hayatı etkiliyor ve toplumsal yaşamı yönlendiriyor.

Bir taraftan da hayatın karmaşık yapısı kurgusal gerçekliğe sığamayacak kadar girift bir labirent olarak karşımıza çıkıyor. Sonuçta çok yönlü bir etkileşim nedeni ile postmodern yapılar ortaya çıkıyor.

Bazı filmler karmaşanın dışında, insanı kavramaya çalışarak unutulan ya da farketmemizi zorlaştıran değerleri öne çıkartıyor. Bu filmlerden "Esaretin Bedeli" umuda yüklediği anlam açısından üzerinde durulmayı gerektiriyor.

Frank Darabont'un yönettiği "Esaretin Bedeli" umut, inanç, kararlılık gibi kavramların bir açılımı olarak dikkat çekici bir özellik taşıyor. Genç ve başarılı bir banker olan Andy Dufresne karısını ve sevgilisini öldürmek suçu ile ömür boyu hapse mahkum edilir ve Shawshank hapishanesine götürülür. Bu hapishanede 20 yıl kalır. Hapishanede tanıştığı Ellis Redding'le (Morgan Freeman) sıkı bir dostluk kurar.

Dufresne hapishanede kısa zamanda farklı davranış tarzı ile dikkat çeker. Film klasik bir hapishaneden kaçış öyküsü temeline dayanıyor. Shawshank hapishanesi sıkı korunan ve müebbet ceza alanların kaçmayı pek düşünmedikleri bir hapishanedir.

Filmdeki karakterlerden yaşlı Brucks hapishanede o kadar uzun yıllar kalmıştır ki, Shawshank'i ve kütüphaneyi evi gibi görmektedir. Nitekim Brucks dışarıya çıktığında evinden ayrılıyor olmanın üzüntüsünü taşımaktadır. İnsanın intibak kabiliyeti ve nesnelerle ünsiyet kurabilme özelliği belki de en önemli özelliklerimizden birisidir. Cast Away filminde Tom Hanks bir beyzbol topuna bağlanıyordu.

Issız bir adada tek başına yıllar geçirmişti. Bir topa göz ve ağız resmi çizerek, ona bir isim vermiş ve onunla arkadaşlık yapmaya başlamıştı. Hayatta kalmak ve umudu çoğaltmak için o beyzbol topu ile ünsiyet kurmuştu.
Bağlanmak en temel insani gereksinimlerden birisi... Yaşamak ve umudu sürdürmek için... Brucks da yaralı kuşuna ve hapishaneye bağlanmıştı. Bu sayede hayatını sürdürebiliyordu.

Filmde birkaç sahnede çok önemli diyaloglar geçiyor. Dufresne, Ellis'e "buradan kaçmayı hiç düşündün mü?" diye soruyor. Ellis de "hayır" yanıtını veriyor ve bunun imkânsız olduğunu vurguluyor. Dufresne, "neden olmasın" diyor ve ekliyor:
"umut iyi bir şeydir. İnsanı yaşatır."

Filmin anlatımındaki temel söylem, katı realitenin imkânsız gibi görünen yüzünün bütünüyle gerçeği yansıtmadığını ortaya koymak olarak beliriyor. İlgilerini, yeteneklerini ve bütün gücünü imkânsız gibi görünen bir amaca adıyor.

Sonuçta Dufresne herkesi şaşırtacak bir şekilde küçük bir keski ile kazdığı tünelden kaçıyor. Bazı filmlerin izleyiciyi her zaman çeken gizil bir yönü vardır. Bu filmlerin kimi sekansları varoluşsal bir tema üzerinden hayatı kavrayan ve insanı kendisi ile buluşturan bir yapıya sahiptir. "Esaretin Bedeli" filminde umudun ekmek su kadar önemli olduğu vurgusunu görüyoruz.

Umut etmek insan varoluşunun dokusunu oluşturan çok önemli bir unsur. Bir rüyayı gerçek kılma ihtimalinin tutkusu hayatı yaşanılır bir hale getiriyor. Her şeyi fizik gerçeklikten ibaret sayan ve hayatı tek bir gerçek ve boyutla kavrayan aklın yolu umudu gerçek anlamda kavramaktan çok uzak.

İmkânsız denilen pek çok şeyin aklımızın çizdiği basit sınırlar olduğunu göremiyoruz. İnanmak bunun için büyük bir hazine olarak karşımıza çıkıyor. Kendini aşmak düşüncesi inanmakla ilgili bir kavram. Kendini aşmak eğilimi umudu daha anlamlı bir yere taşıyor. Belki de en çok umuda ve düşlere ihtiyacımız var. Bir düşten daha gerçek ne olabilir ki...

Faruk YAZAR
2005

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Hapishanenin Aslında sistemi temsil edebilecegi olasılıgı üzerinde durdunuzmu ?