16 Haziran 2008 Pazartesi

BİR DÜNYA HAYALİ KURMAK

Kokusu rengi ve görünüşü ile pırıltılı bir dünya tasavvur ediyorum. Biliyorum ki hayal etmek insanı diri tutar. Bir anlatı olarak kuru bir üsluba sıkışmış, doya doya çağlayamamış bir hayat hangi suyun sakası olabilir. Özgür ve dingin bir “ben”le, kaldığım yerden yeniden başlamak isterdim. Yeniden ufka bakıp yürümek gücünü hep bulabilmek ve asla geride kalmadan yürümek isterdim. Benim dünyamda baygın ve zarif güzellikler olmalı…Güzellikler dedimse bu dünyanın içinde hep güzellik saklamak isterdim. Kadını güzel, şehri güzel, söyleyişi ve bu dünyada bulunuş biçimi ve nedeni güzel bir estet anlayışı…benim dünyamda narin kuşlar ve yapraklarından aşk akan güller ve karanfiller olmalı.

Zihnimizdeki o berrak hayalin menbaı cennet olsa gerek. Orada şerre ve çirkinliğe yer yok. Pek sevilmek, pek sevmekle, o da pak olmakla ilgili olsa gerek. Pak pir-u pak…Pırıl Pırıl…Pırıl Pırıl olan şeyin insanın içini titreten bir tadı vardır. O tad insana varoluşun ne denli yakın olduğunu gösterir…

Pir-u pak tadı birde aşk duygusunu kırgın ve mahsun ikileminde bulmak mümkün. Seversin ama sevgin mahçup bir hayaldir. Sevgi, gerçeklik boyutunda ise insana o tadı daha iyi duyumsatabilir. İnsan sevince kimi şeylerin değerini farklı bilir. Bilmenin kanaatimce çok boyutu var… Yaşamakta bir bilme halidir. Bir yerden okuyup öğrenmekte…Ben aşkı şiirlerde ve şehirlerde değil, ruhuma saplanan bir edada buldum.

Yaşamın dokusunu hayat bilgeliği ve yaşam sanatı ile doldurmalı…

Bu dünya bir eyleşme ve bir sınav yeri olarak gösteriliyor. Birde teyakkuz içinde kalmamız gerekiyor.Umut ve korku arasındayız. Yani bu arasatta kalmışlık duygusu aslında ruhlarımız için hiçde yabancı değil. Oysa içimizdeki sonsuzluk duygusu sonsuz güzellikler ve sonsuz sevgiler arıyor. Ölünce sonsuz ölüyor.Yaşayınca pek kısa yaşıyoruz. Uzun bir rüya göremiyoruz bu yüzden. Yarım kalmaya mahkum gibi bütün özlemler. Özlemek aslında bitmeyen bir şeyi murad etmek demek.Oysa insanın elinde olan pek çok şey bitiyor…Geriye bir bilinç ve duygu kalıyor…

Toprağın nisan yağmurları ile sonsuz bir valse kalktığı bir anda müthiş bir özlemle sarılmak isterdim aşka…ıslanmak, ıslanmak ve doyasıya toprağın,çiğdemlerin,iğdelerin, kır çiçeklerinin ve sevgilinin dudaklarında kalmak isterdim.

Yarın korkusu bu günü hep gölgelemiştir. Bu yarınları bir yarın, korku öznesi olmaktan çıkartmalı. Korku damla damla biriken bir şey…Bunu biriktirmeyi hiç istemedim.

Korkusuz, tasasız esenlik dolu mavi bir tebessümde kalmak isterdim. Bu tebessüm sevginin ve cesaretin ve asaletin yüzünde manalı bir hayat olarak kalsa isterdim.

Faruk YAZAR
2006

Hiç yorum yok: