30 Ekim 2008 Perşembe

SİVİL TOPLUM YENİ ANAYASA İÇİN HAREKETE GEÇMELİ

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın anayasa değişikliği talebi bir süredir raflarda bekletilen sivil anayasa çalışmalarını tekrar gündeme getirdi. Fakat Haşim Kılıç’ın önemle vurguladığı Anayasa reformu, gerek siyasilerden ve gerekse sivil toplum kuruluşlarından gereken ilgiyi görmedi. Türkiye, kapatma krizi ile büyük bir siyasi belirsizliğin içine sürüklendi. Sonuçları çok boyutlu olacak bir kriz, optimum bir yol bulunmaya çalışılarak bertaraf edilmiş oldu.

Anayasa Mahkemesi’nin AK Parti’yi kapatmama kararı alması ülkeyi rahatlattı. Fakat yaşanan bu süreç bu tür krizlerin tekrarlanmaması için köklü bir anayasal reforma ihtiyaç duyulduğunu açıkça gösterdi. Bu sebeple, 14 Mart ile başlayan sürecin bu açıdan iyi analiz edilmesi, Türkiye’nin geleceği açısından son derece önemlidir. Aksi takdirde siyasal sistemimizin, demokrasimizin benzer krizleri tekrar yaşaması kaçınılmaz olacaktır.

Mahkemenin AK Parti’yi ‘laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak’la nitelendirmesi, üzerinde dikkatle durulması gereken konulardan birisidir. Şüphesiz, Mahkeme üyelerinin bu tespiti yeni süreçte Hükümetin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi her an kendisini hissettirecektir. On üyenin AK Parti’nin odak olduğuna dair tespiti krizin aslında bitmediğin bir işareti olarak değerlendirilmeli ve bir rehavete kapılmamalıdır. Anayasa Mahkemesi Başkanının altını önemle çizerek yaptığı bu uyarı da durumun en önemli işaretidir. Seçimler öncesi vaad edilen sivil anayasa konusunda, bu kritik dönemeçte yeni bir konjonktür oluşmuştur. Bu konjonktürü en az hükümet kadar, kanaat önderleri ve sivil toplum kuruluşları da iyi değerlendirmelidir.

Sivil anayasa için hükümetin gerekli girişimlere yeniden başlamaması ve harekete geçmemesi gerekli dersin çıkartılmadığı izlenimini vermektedir. Son zamanlarda geniş kapsamlı bir anayasa değişikliği paketi dillendirilmektedir. Bugüne kadar birçok kez değiştirilen ve özellikle AB uyum yasaları çerçevesinde neredeyse üçte ikisine yakını değiştirilen 1982 Anayasası, bundan sonra da ne kadar değiştirilirse değiştirilirsin karakteri ve ruhu dolayısıyla Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Yapılacak Anayasa değişiklikleri ile yetinilirse Türkiye’nin demokratikleşme süreci hız kazanmak yerine yavaşlama yoluna girecektir.

Sivil anayasanın yeteri kadar konuşulmaması demokrasimiz adına düşündürücüdür. Müesses nizamın baskıları karşısında Türk toplumu ölüm gösterilerek sıtmaya razı edilmeye çalışılmaktadır.

TÜRKİYE’NİN NORMALLEŞMESİ SİVİL BİR ANAYASA İLE OLABİLİR

Türkiye’de şimdiye kadar yapılan anayasalar hep olağanüstü dönemlerin koşullarında ve bürokratik elitler tarafından hazırlanmıştır. Bu durum devlet ve halk arasında kopukluklar oluşturmuş ve toplumu tepeden yönetme anlayışının sonucu olarak toplumun talepleri gözardı edilmiştir.

Türkiye’nin normalleşmesi ve siyasal sistemin daha demokratik bir düzene kavuşması için demokratik açılımlara ihtiyaç var. Bunun yolu da sivil özgürlükçü bir anayasa yapmaktan geçmektedir. Yeni Anayasa, daha fazla katılımcı, temel hak ve özgürlükleri tam olarak güvence altına alan, anayasa kavramlarının somut ve kesinlik taşıdığı, hukuki boyutu ön planda olan bir toplumsal sözleşme olmalıdır.

Sivil anayasa taslağı Türkiye’nin önünde yeni bir ufuk açmıştı. Bu taslakla, Türkiye tarihinde ilk defa toplum olarak sivil bir anayasa yapma fırsatını buldu. Fakat kısır siyasi tartışmalar nedeniyle sivil Anayasa çalışmaları raflara kaldırıldı. Kapatma davası ile son yaşadığımız siyasi kriz, anayasa reformunu gerçekleştirmek için tarihi bir fırsattır. Türkiye ekonomik, siyasal, sosyal kalkınmasını ancak özgürlükçü ve insanı öncelikli tutan bir anayasa ile gerçekleştirebilir.

Türkiye, yeni bir anayasa yapamadığı için büyük krizlerle karşı karşıya kaldı. Muhalefet bu süreçte engelleyici bir tutum içinde oldu. Konuya, muhalefet partilerinin yaklaşım biçimi dikkate değer bir diğer önemli konudur. Siyasetin görevi, toplumsal ihtiyaçları doğru politikalarla karşılamaktır. Bu görevin yerine getirilip getirilmediği çok yönlü olarak sorgulanmalıdır.

Yeni bir anayasa yapımı sürecinde sivil toplum da gereken inisiyatifi gösteremedi. Bazı iyi niyetli çabalar dışında etkili bir çalışma ortaya konulamadı. Halbuki sivil toplum kuruluşları yeni bir anayasanın en önemli savunucusu ve etkin aktörü olmalıdırlar.

Sivil toplum, Anayasa mahkemesinin kapatma davasının sonucunda aldığı kararı iyi okuyarak hükümeti yeni bir anayasa yapmak için harekete geçirmelidir. Sivil toplum kuruluşları yeni anayasa için ortak çalışmalar yaparak geniş bir platform oluşturmalı ve tüm toplum kesimlerinin katılımını sağlayarak toplumsal mutabakatı oluşturmaya çalışmalıdır.

Yeni anayasa ile ilgili çalışmaların tekrar ivme kazanması ve gündemdeki yerini yeniden alması gerekmektedir. Zamanında atılmayan adımların bedelini Türkiye, her an yeni bir kriz yaşama tehlikesi ile ödeyecektir.

Türkiye’de toplumsal hayatın huzur ve barış içinde olması için reformların kararlı bir şekilde yapılması artık kaçınılmaz bir ihtiyaç olmuştur. Bu reformların başında sivil anayasa gelmektedir. Sivil inisiyatife bu süreçte önemli sorumluluklar düşmektedir. Yeni anayasa çalışmaları sadece siyasilere bırakılamayacak kadar önemli bir konudur. Türkiye artık kaçan fırsatların peşinde koşan ve enerjisini boşa harcayan bir ülke olmamalıdır.

Faruk YAZAR

Hiç yorum yok: