12 Haziran 2008 Perşembe

İstanbul’da nihavent bir akşam...

Sadri Alışık’ın Ah Güzel İstanbul filminin içine düşmüş gibi derin bir rüyanın ortasında buldum kendimi… İstanbul kendini en çok ışıltılı caddeleri ve evlerinin silüetinde geceleyin gösteriyor. Bir rüya şehir ama dokunulamayan yaşanılamayan… Her meftun kendine açılacak bir hayali bekliyor burada…

Haliç’in çiçeklerle bezenmiş köşesinden, nedim'in şarkılarının duyulduğu sadabad güzergahından eski istanbul’a doğru yürüyorum... Akşam oldu mu İstanbul insanın üstüne ağıyor....Fener vapuruna atlayıp insan bu güzelliğin içinde kaybolmak istiyor …Bir nihavent şarkı gibi İstabul'da vapurlar ve boğaz…

Bense eleğimsağmaları düşünerek, yol imgesinin içinde bir gergef dokuyorum. Sahilde tek başıma yürürken yalnızlığımı ve yokluğu duyumsatmayan varlık hasreti ile sessizce yürüyorum….

Sanki eski istanbul’un içine girmeme ramak kalmış gibi zarif ve güzel insanların yaşadığı evleri, sokakları arıyorum. Bilmediğim ne çok şey var diyerek hayretimi büyütüyorum. İstanbul’u ve aşkı düşünmek, derin bir estetik mutluluk veriyor. Bizim mutluluklarımız rüyaların üstüne yazılmış kelimelerden oluşmuş…

O kadar çok erteledik ki hayatı… dokunamadığımız rüyalar şarkılardan çıkıp kalbimize bir mumun titrekliği ile düşüyor: “gerçeklerden biraz kaçıp hayale daldık hayalde de mutluluğu bulamadık ki....”

Akşamleyin eve girerken birden kapıdan koşarak minik bir çocuk çıktı. Neşe içinde bana doğru koştu.. Bir an baba diyecekmiş gibi geldi.... Küçük bir çocuğun mutluluğun resmine ait bir figür olduğunu bilmezdim. Bilmezdim niçin çırpınarak koşar bir çocuk. Bilmezdim mekanlar ve insanlar sevgi ile varolurmuş….

Vapurlar usulca kıyıya yanaşırken Nazım’ın nasıl bir hasretle vapuru okşadığını düşündüm bir an. Sevgi ne kristal bir duygu ki insana estetik bir hususiyet katıyor…Balat ve Eminönü’nü boydan boya çevreleyen sahil… Balat’tan geçerken pencereden Asiye’nin bakacağını umarak kafamı bu şiirsel sokaklara çeviriyorum.

Bazen içimdeki romantik coşkuyu durdurmak için başımı öne eğip kaldırımlarda kayboluyorum… Yalnızlığın farkında olup da evrenle yine de uyumlu olmaya çalışmak...

Gece üstümüze eğilirken içimize dolan bir yokluk duygusu uykularımızı sessizce kaçırıyor. Bir varoluş tefekkürüne boğuyor, günlerin karanlıkta hatıra olarak kalması… Işıltılı caddelere atıyorum kendimi. Bir yer vardır belki kendini hiç duyumsatmayan, metafizik acıların olmadığı…Hiç kaybolamıyorum. Nereye gitsem her şeyin ortasında oluyorum. Bir damla mutluluk, bir varlık neşesi, bir tutam sevgi donatırdı yarım kalan şehrayinimizi…


Faruk YAZAR
26.09.2007, İstanbul

Hiç yorum yok: